Emeklilik Forumu
=> Daha kayıt olmadın mı?

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu BU HERKESE YARARLI FORUMU LÜTFEN FACEBOOK VE BENZERİ SOSYAL PLATFORMLARDA PAYLAŞMAK İÇİN BU BUTONA TIKLAYIN EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu

Emeklilik Forumu - Derin güçler defansta büyük açık verecek

Burdasın:
Emeklilik Forumu => HER TELDEN YAZILAR => Derin güçler defansta büyük açık verecek

<-Geri

 1 

Devam->


emeklilikhaber.com
(şimdiye kadar 327 posta)
01.09.2008 12:18 (UTC)[alıntı yap]
Derin güçler defansta büyük açık verecek
Psikiyatri doçenti Medaim Yanık, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi`nin başhekimi ve Sağlık Bakanı`nın danışmanı. Kariyerinin ilk dönemlerinde çocukluk çağı travmalarının erişkin yaşamda ruhsal psikopatolojiye etkisi üzerine çalıştı.

Urfa`da sıra gecesinin grup psikolojisi anlamındaki etkisi, taziye evleri, karın üzerinde çarpıntı şeklinde kendini gösteren yöresel hafirgan sendromu gibi kültürel psikiyatri konularıyla ilgilendi. İstanbul`a dönüşünden sonra üstlendiği idari görevden dolayı, yönetim ve ruh sağlığı politikalarını çalıştı. Aynı zamanda politik psikoloji ile de ilgileniyor. Kendisiyle Türkiye`nin psikolojisini konuştuk.


Toplumun kamplara ayrıldığı, siyasal tansiyonun yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bu durum, bireylerin hayatlarını nasıl etkiliyor?


Bir kere grup bağlılığı yönünden etkiliyor. Bir parti kapatma sürecinde kapatılan sadece partinin tüzel kişiliği değil. Ona oy veren, aidiyet sağlayan büyük kitlelerin de kapatılması anlamına gelir. Aidiyetiniz olan bir şeye yasak geldiğinde size de gelmiş gibi hissedersiniz. Bu da ruhsal gerginliğe dönüşür. Olağanüstü dönemlere karşı bir dayanıklılığımız var ama psikolojimizi koruyacak düzeyde değil.


Toplumu bu hale getiren karar vericilerin psikolojisi nedir?


Acaba toplum mühendisliği yapanların bir sosyal zekâsı var mı? Bunlar sosyal psikolojinin kurallarını biliyorlar mı? Kitlelerin, insanların, fertlerin ruh hallerini önemsiyorlar mı? Böyle bir bilgeliğe sahipler mi? Doğrusu son zamanlarda cevabını aradığım soru bu. Kanaatimi söyleyeyim. Sosyal psikolojiden anlamadıkları, bilge tutumlar içerisinde olmadıkları, insanları ve grupları çok da önemsemedikleri şeklinde.


Bu insanların kişilik yapılarını nasıl tanımlarsınız?


Memleketin kendi gerçek sahipleri olduğunu düşünen, kapalı bir çerçeve içerisinde bir düşünme biçimi olan, bazı kimlikleri dışlayan, kendilerince bu toprakların bekasını devam ettirme görevi üstlenen bir yapı gibi görünüyor. Bu ülkenin seksen yıllık bir süreç içerisinde geldiği nokta belli. Çok da dünya liginde önemli bir noktada değiliz. Ülke iki ileri gidiyor, bir geri geliyor.


Toplumsal genetiğimiz, mehter marşı ritimlerine uymayı mı dayatıyor acaba?


(Gülüyor) Sonuçta bunu yapan kafaların toplamında bir kalite aramak gerekiyor. Bana sanki bir şirket var ve bu şirketi sürekli batıran bir yönetim kurulu ile karşı karşıyayız gibi geliyor. Gelecek vizyonları yok. Şirket sürekli batıyor.


Normalde işten atılmaları lazım. Neden atılmıyorlar?


Kendi çıkmazlarını göremiyorlar. Körlük içindeler. Büyük gruplarda da kalıcı, tekrarlayıcı ve kendini yanlış bir şekilde doğrulayan kapalı düşünme biçimleri oluşuyor. Kendilerini mutlak hakikatte, başkalarını düşman olarak görüyorlar.


Düşmanı üreten ne?


Kapalı düşünme biçimi düşmanı da üretiyor. Paradigma, hem iç, hem dış güvensizlik üzerine kurulu. O yüzden şirket batıyor. Hem kendi insanına güvenmiyor. Hem dışarıya güvenmiyor. Güvenebilecekleri çok az sayıda insan oluyor. Bunlar da her zaman iyi oyuncu olmuyor. Bu şuna benzer: Diyelim ki milli takımı kuracaksınız. Ama illa tarif ediyorsunuz. Şu şu düşünce biçiminde olacak. Şu şu bölgede doğmuş olacak. Şu ailenin çocuğu olmayacak. Annesi örtülü olmayacak. Böyle bir takım kurmaya kalktığınız zaman elinizde milli takımda oynayabilecek diyelim ki yüz tane çocuğu seçecekseniz, bu kriterleri getirdiğinizde yirmi tane içinden seçmek zorunda kalırsınız. Bu da her zaman takımı güçsüz kılar. Kötü bir takım kurarsınız.


Bu derin şirket, her zaman takımı kötü seçiyor öyleyse.


Çünkü o belirlediği düşünme biçimleri, kendinin de önünü kapatan bir şey, bu ülkenin de. Hâlbuki Anadolu kökenli, geleneksel değerleri de olan, farklı kimliklerden de gelen ama bu topluluğa milli takımdaki gibi güç katabilecek insanlar var. Ama bunları güvenmediği için hep devre dışı bırakıyor. Devre dışı bıraktıkça da oyuncu sayısı azalıyor. Her zaman kaybeden oluyor. Umurunda değil ama. Önemli olan bu çizgideki bir takım olsun. Çünkü orada kurgusu şu: İçte ve dışta düşmanlar var. Ben bunları kontrol edersem yeter diye düşünüyorlar.


Şirket nasıl işliyor? Mesela yönetim kurulu nasıl oluşuyor?


Bu yapılar öyle örtülü ki şirketin içinde olup bitenleri anlayamıyorsunuz. Dışardan yapılan yorumlar da ayrıntıyı bilmediğiniz zaman sizi güçsüz kılıyor. Şirket daha açık bir yapılanmada olsa hani kim yönetiyor bunları, onların kalitesini bilsek, hesaplarını açsa bize. Şu kadar gelirim var, şu kadar giderim var, vizyonum, misyonum bu, stratejilerim bu dese. Bunu yöneten insanlar daha açık ve daha şeffaf olsa diyeceğiz ki, ya öyle de şurada şurada problem var. Şimdi işin kötüsü bu şirketi çözebilmek de zor.


O kadar da zor değil sanki hocam? Hiç mi veri yok elimizde?


Hep teoriler var. Kimi teoriler tamamen şirketin organize bir yapı olduğunun üzerine kurulu, en azından temel bir organizasyonu var. Ve etkileşimi var, hiyerarşisi var tezi üzerine. Kimi de daha kendi içlerinde ayrılıklar olsa bile yine de büyük çerçeve içerisinde bir platform gibi ortak hareket edebildikleri ipucunu elde ediyoruz. Hani futbol takımında olur ya, orta sahadaki eleman topu atacağı zaman forvetin uygun yere kaçması lazım. Onu bilirler. Beraber çalışa çalışa. Öyle bir durum var. Duruma göre pozisyon alıyorlar. Biri hareketlendiğinde diğeri mesajı alıp o da harekete geçiyor. O yüzden hani her biri bir mekanik alt-üst ilişkisi içinde olmasa dahi bir takım gibi hareket ettikleri izlenimi var.


Ne yapılmalı?


Daha fazla şeffaflık talep etmeliyiz. Konuşmayı hainlik söyleminin ötesine taşımalıyız. Gündelik hayattaki küfrün siyasal dildeki karşılığı hainliktir aslında. Hem edep dışıdır, hem uzlaşmayı ve etkileşimi bozar. Küfrettiğiniz birisiyle beraber iş yapabilir misiniz? Büyük kitlelerin asla şiddet süreçlerine katılmaması lazım. Bazen de bu şirketin iti ite kırdırması gibi bir felsefesi de var biliyorsunuz. Hani topluluklar arasındaki şiddet, iç enerjiyi tüketsin, birileri sürekli iktidarda kalsın. Demokratik ifadeyi devam ettirmekten başka şansı yok bu işin.


Şirketin bürokratları nasıl davranıyor?


Türkiye`de maalesef birçok insan, var olan duruma göre pozisyon alıyor. Diyelim ki bir üniversite dekanı veya rektörü normal halde bıraksanız, demokratik bir yönetim sergileyecek. İşini teknik düzeyde yapacak. Ama bir bakıyor burada kalmanın veya bir yere gelmenin şartı nedir Türkiye`de? Bazı güçlere göre pozisyon almak. Bu pozisyonu alırsam gücüm yerinde kalır, devam etme olanağım sağlanır. Normal genetiğin bozulması diyorum ben buna. Normalde yönettiği kitle ile demokratik ilişki kuracakken, bambaşka bir insan oluyor.


Mutasyona mı uğruyor?


Evet. Kişilik mutasyonu diyebiliriz buna. Mutasyona müsait insanlar üzerinden takım kurdukları için takım sağlam değil. Kendine güvenen, düşüncesi, bir takım değerleri olan, bunu ifade edebilen insanlar bir toplumu yükseltir. Mutasyona uğramış bireyin bütün hareketleri aşağıya doğru ya ayrımcıdır ya adam kıymaya yöneliktir. Bu da yönetimin bütün ilkelerine aykırıdır. O yüzden üniversiteler gelişmiyor.


Sözün dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz?


Türkiye`de aydınlar canhıraş şekilde bazı şeyleri ifade etseler bile bunun bazı şeylerin değişimine sebep olmadığını düşündükleri için yorgunluk içindeler. Mesela Kürt meselesinde artık kimse konuşmak istemiyor bence. Açık bir aydın yorulması var. Çünkü siz emek veriyorsunuz, uğraşıyorsunuz, rapor hazırlıyorsunuz. Bunun birtakım değişimler yapmasını bekliyorsunuz. Olmuyor. Böyle olunca da insanlar ya pes ediyorlar, ya çok keskin bir dille kavgaya devam ediyorlar.


Bu durumda Allah derin güçlere akıl fikir versin diye dua mı etmemiz lazım?


Derin güçlerin bilge olmadıklarını, şirketi iyi yönetemediklerini varsayarak defansta büyük açıklar vereceğini, bu işi devam ettiremeyeceklerini düşünüyorum. Daha önceki dönemlerde de benzer toplum mühendisliği girişimleri yaptılar. Ama bu hayatın doğasına aykırı olduğu için devam ettirilebilmesi mümkün değil. Zaten dikkat edin. Oyunu kesiyorlar. Ama sonrasında oyun tekrar başlamak zorunda. Siz diyelim ki bir kimliği tanımıyorsunuz. Kürt kimliğini tanımıyorsunuz. Yok dediniz. Yok oluyor mu? Kimlik yok olmaz. Siz diyelim ki başörtüsünü yasakladınız. Yok oldu mu? Olmaz. Bu toplumsal genetik dediğimiz bir şey. Bu toprakların geleneğinde bin yıldır var. Siz bunu nereden keserseniz kesin toplumsal genetik kendini devam ettiriyor. Aynen biyolojik genlerimizdeki gibi. Genetik aktarımını engelleyemiyorsunuz. Yaptıkları şey hayatın doğasına, toplumsal genetiğin doğasına aykırı.


Hatayı nerede yapacaklar?


Bir noktadan sonra herkes `yeter be` diyecek. Bu oyun seyredilmiyor. Bu oyun bozuk. Bu takım bizim sürekli gol yememize sebep oluyor. Ekonomimiz bozulacak. Sosyal yapı bozulacak. İnsan ilişkilerindeki gerilimi uzun süreli toplumsal yapı kaldıramayacak. Ortaya koydukları şey oyuncular beceriksiz olduğu için, çünkü ülkenin gerçek kaynaklarını kullanamıyor; devam ettirilebilir nitelikte olmayacak. Ama işin kötüsü karşı taraf buna da razı.


Nasıl yani?


Takım bizden olsun da, gol yesin. O zaman haliyle soruyu sormak zorunda kalıyoruz. Ne olacak? Bu sorunun cevabı için çok uzun yıllara bakmamız gerekiyor. Ümitli olmamızı gerektiren şey, ömürlerimiz kısa ama toplumsal yaşamlar çok uzun. Bunun eğrile eğrile bir noktadan sonra sürdürülemez hale gelmesini, bu organizasyonları yaptıklarında da sonuç veremeyecek kadar bir toplumsal değişim veya başka aktörlerin güçlenmesini ümit etmemiz lazım.


Ümitli misiniz gerçekten?


Kısa vadede hayır, uzun vadede evet. Ama bir yandan da demokratik mücadeleden vazgeçmememiz gerekiyor. Hani diyelim ki birileri oyunun kuralını değiştirdi. Oyuncuyu yasakladı, attı dışarıya. Bu sürece karşı bir ses çıkarmak gerekiyor. Siyasal iktidarların Türkiye`de geleneği, oyunu tatil ettiklerinde, derin şirketten kırmızı kart gördüklerini düşünüp, iki maç sonrasını bekleyip, takıma girme stratejileri var. İki maç sonra kırmızı kart süresi bitecek. Ve ben yeniden oyuna gireceğim. Bütün iktidarlar şimdiye kadar bunu yaptı. Burada yapılması gereken, şiddete asla müsaade etmeksizin UEFA kurallarına, bu kırmızı kart hakkına sahip değilsiniz demek.


Cumhurbaşkanının yaptığı tam da bu. `Beni yargılayamazsınız.` dedi. Savunma vermedi.


Aynen bu. Bir, zihinlerimizde bu kırmızı kart olayını meşru görmemeniz gerekiyor. İki, hayır kardeşim kurallara aykırı davranıyorsun, varlığını sorgularım demek gerekiyor. Ve şapkanı alıp on sene, beş sene sonra gelmek yerine o süreç içerisine mümkün olduğu kadar şiddete mahal vermeksizin mücadele etmek gerekiyor.


Dengir Mir Mehmet Fırat`ın sözlerinin yarattığı travmayı nasıl değerlendirdiniz?


Fırat`ın sözleri sonrası yapılan tartışmalar sokaktaki küfürleşmenin siyasetteki karşılığı gibi. Düşünce tartışması yapılamamasının tipik örneği. Birileri sürekli savaş malzemesi toplamaya çalışıyor. İki yorum mümkün: Birincisi her şartta karşıt gördüğüne vur mantığının sonucu. İkincisi, kişiler veya gruplar temel düşünme biçimlerini her fırsatta besleyen algılamalara sahiptirler. Herkesi düşman görenler, karşı taraf gördükleri kişilerin veya grupların sözlerine kendi anlamlarını yüklerler. Böylece her zaman kendi kafalarındaki düşünme şemalarını beslerler. Bu durum karşıdaki kişiyi hiçbir zaman anlamamayı ve anlaşamamayı sağlar. Maalesef Türkiye siyasetindeki bu tarz, uzlaşmanın önündeki en büyük engel.

2008-07-13 Zaman


Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 1013
Bütün postalar: 1167
Bütün kullanıcılar: 86
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
Bugün 314 ziyaretçi (487 klik) izlenimi aldık. Copyright © 2009 www.emeklilikhaber.com
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol